Olağanüstü Hal Dönemi, KHK’lar ve Özgürlüklerin Sınırlandırılması - 2

Av. Nazım Tural / 20.08.2019

A. İfade ve Medya özgürlüğü

 

İfade özgürlüğünün anayasal güvenceleri; ceza yasası, ceza muhakemeleri usulü yasasının yorumlanmasını savcıların ve hakimlerin takdirine bırakan, terörle mücadele yasası, İnternet Yasası ve Milli İstihbarat Teşkilatı Yasası da ifade özgürlüğünü ciddi şekilde sınırlamaktadır. Olağanüstü Hal ve izleyen dönemde bu yasaların savcılar ve hakimler tarafından çok daha dar ve özgürlükleri sınırlandırma yönünde yorumlandığı gözlenmektedir.

 

TCK Madde 301 ile Türk Milletinin, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin veya TBMM’nin, Hükümetin ve Devletin yargı organlarının, askeri veya emniyet teşkilatının alenen aşağılanması cezalandırılmaktadır. Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz ve soruşturma yapılması Adalet Bakanının iznine bağlıdır. 

 

TCK’nın 220. maddesinin 6. fıkrasında ; ‘’kişi suç örgütüne dahil olmasa da örgüt adına suç işlerse” ve 7. fıkrası ‘’örgüte bilerek ve isteyerek yardım ederse’’ de, ‘’örgüte üye olma suçuyla cezalandırılacaktır.’’ hükmünü getirmektedir. Bu maddenin uygulamasında, şiddet olmaksızın ana dilde eğitim hakkı isteme de ‘’terör örgütünün talebiyle örtüştüğü’’ gerekçesiyle suç sayılabilmektedir.

 

Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) 6. maddesi “Terör örgütünün propagandasını yapan kişi bir yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır” hükmünü getirmektedir. 

 

Aşağılama, eleştiri, propaganda gibi kavramlarını belirsizliği, terör suçlarının yasalarda tanımlanmasının sorunlu olduğunu ortaya koyduğu gibi, özellikle günümüzde savcılar ve yargıçlar tarafından hakkın özüne dokunacak boyutlarda geniş yorumlanması, ifade özgürlüğünü ciddi biçimde sınırlamaktadır.

 

İfade özgürlüğü alanına ilişkin Anayasal güvenceler, siyasi liderlerin,  özellikle eleştirel gazetecilere karşı suçlayıcı söylemleri ile ihlal edilmekte, gazetecilere karşı, halkı provoke etme, terör propagandası yapma gibi suçlamalara ve dava açılmasına neden olmaktadır. Diğer yandan OHAL döneminde bazı yabancı gazeteciler uzun süre gözaltında tutulmuş,  sınır dışı edilmiş veya ülkeye girişleri reddedilmiştir. 

 

Darbe girişiminin ardından, olağanüstü hal kararnameleri ile yasaklanma sadece, FETÖ` ye bağlı olduğu iddia edilen medya kuruluşları ile sınırlı kalmamış, Kürtlerin haklarını savunan, sosyalist, laik ve eleştirel medya kuruluşlarını da kapsam içine almıştır. 

 

Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu, ifade özgürlüğü önünde önemli engel olarak değerlendirdiği, Cumhurbaşkanı’na hakareti düzenleyen TCK’nın 299. Maddesinin iptal edilmesi; 216, 301 ve 314 Maddelerinin ise değiştirilmesi gerektiğini bildirmektedir. (https://www.venice.coe.int/webforms/documents/default.aspx?pdffile=CDL-AD(2016)002-e)

 

 

Medya sahipliği, ifade özgürlüğünün önünde öncelikli sorun haline gelmiş bulunmaktadır.  AKP’ye yakın iş adamlarının sermaye desteği ile oluşturulan ve “medya havuzu” adı verilen fon oluşturma yöntemi ile, ülke medyasının yaklaşık % 90’ı AKP’nin kontrolü altına geçmiştir. Eleştirel medyanın çoğunluğu, siyasi müdahale,  ağır vergi cezaları gibi uygulamalarla oto-sansüre yönelme yanında; bazıları da medya kuruluşlarını AKP’ye yakın iş adamlarına devretme durumunda kaldılar. Medya sahibi şirketler, aynı zamanda devletle yakın ekonomik bağlar içinde olduğundan, devlet ihalelerine girdiklerinden, medya araçlarını AKP politikalarını savunma için kullanır hale geldiler. 

 

21 Mart 2018’de; Hürriyet, Posta, Fanatik ve TV kanalları Kanal D ve CNN Türk gibi önde gelen, merkez ana medya grubu olarak bilinen Doğan Medya Grubu’nun, Demirören Grubu’na kamu bankası kredisi ile devredilmesiyle ülkedeki medyanın yaklaşık yüzde 90`ı hükümet yanlısı hale gelmiş oldu.  Ve, medyaya yönelik izlenen ekonomik önlemler ve siyasi etki, kaçınılmaz olarak, işlerini kaybetmek istemeyen birçok gazetecinin kendiliğinden oto-sansüre yönelmesine yol açtı.

 

Sosyal Medya / Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı`nın yetkileri                                                                                          “İnternet Kanunu” olarak bilinen, belirli aralıklarla revize edilen 5651 Sayılı Kanun, sosyal medyada ifade özgürlüğünü, hakim kararı olmaksızın, idari kararlarla sınırlayıcı hükümler getirmesiyle, ifade özgürlüğü ve bilgiye erişim hakkını engelleyebilmektedir.

 

Devlete, kurumlarına, çalışanlara veya devletin diğer sembollerine karşı hakaret ve Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla suçlama sosyal medya kullanıcıları için de yaygın olarak kullanılmaktadır. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı`na (daha sonra BTK) verilen internetin içeriğini bloke etme veya kaldırma yetkilerine sahip bulunmaktadır.  

 

"5651 Sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun" yürürlüğe girdikten sonra, 2008’den 2016 Şubat ayına kadar 109.805 web sitesine; Yüksek Seçim Kurulu, mahkeme, savcılık, TİB vb. kurum kararlarıyla erişim engeli uygulandı. Bu engelleme kararlarının % 94,3’lük kısmını TİB idari tedbir kararıyla alındı. 

 

TİB’in idari kararıyla 20 Mart 2014’te Twitter’a, 27 Mart 2014’te video paylaşım sitesi YouTube‘a erişimin engellenmesi, sınırlamaların hangi boyutlara ulaşabildiğini göstermektedir.  AYM’ye yapılan bireysel başvurular sonucunda Twitter engellemesi 2 Nisan 2014 günü, YouTube engellemesi 29 Mayıs 2014’te sona erdirilmiş olsa da Wikipedia’ya erişim engeli halen sürmektedir. AYM’nin bu yasağı, hak ihlali sayarak, kararın demokratik düzene uymadığı gerekçesiyle  kaldırması sonucu, Wikipedia, 16 Ocak 2020 yılında erişime açıldı. 

 

İçişleri Bakanlığı’nın Nisan 2017-Aralık 2017 dönemine ilişkin verilerine göre, “Terör örgütü propagandası, devlet büyüklerine hakaret gibi iddialar ile toplam 36.432 sosyal medya hesabı incelemeye alındı ve tespit edilen 16.378 kişi hakkında yasal işlem uygulandı.

 

15.08.2016 tarihli 671 sayılı KHK ile 5651 Sayılı Kanun değişiklikleriyle; Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB), kapatıldı,  yerine Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) kuruldu. Yasa ile TİB’e tanınmış tüm yetkiler BTK’ya aktarılmış oldu. Yapılan değişiklikle, siyasi iktidara ‘’milli güvenlik ve kamu düzeni, suçların önlenmesi’’ gibi gerekçelerle ülke tüm iletişim sistemine ve şirketlerine doğrudan müdahale etme yetkisini verildi.

 

Cumhurbaşkanına Hakaret Davaları                                                                                  

Gazetecilerin, yazarların, sosyal medya kullanıcılarının ve sıradan vatandaşların, Cumhurbaşkanına hakaretleri nedeniyle yargılanmaları devam etmekte. 

 

2014-2017 yılları arasında Cumhurbaşkanı Erdoğan`a “hakaret’’ nedeniyle soruşturma başlatılan 68 bin 827 kişiden 12 bin 839’u hakkında dava açıldı. Erdoğan’ın ilk kez  cumhurbaşkanı seçildiği 2014 yılında 132 dava varken, 2015’te 1.953, 2016’da 4 bin 187, 2017’de ise 6 bin 33 dava açıldı. (11 Aralık 2018, Cumhuriyet)  

 

Bu madde işletilerek gazeteciler, akademisyenler, reşit olmayan çocuklar ve sıradan insanlar hakkında dava açılması, hem ifade özgürlüğünü, hem de şiddeti savunmayan ve kışkırtmayan eleştiri hakkını doğrudan sınırlayıcı olması nedeniyle eleştirilmektedir.

 

HDP Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’a, Cumhurbaşkanı’na ‘saraydaki sözde sultan’ diyerek hakaret nedeniyle kesinleşen 1 yıl 2 ay hapis cezasının Mecliste okunmasıyla,  27.02.2018’de milletvekilliği düşürüldü. Aynı gün, HDP Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan’ın ise, "terör örgütü propagandası yapmak" suçundan aldığı mahkumiyet nedeniyle milletvekilliği düşürüldü. (https://www.dha.com.tr/politika/hdpli-ahmet-yildirimin-milletvekilligi-dusuruldu/haber-1566757)

 

Cumhurbaşkanı’nın AYM ve AİHM kararlarına karşı söylemleri, yüksek mahkemeleri eleştirme ve dahası, yargıya müdahale tartışmalarını gündeme getirdi.  

 

25.02.2016’da Can Dündar, Erdem Gül Davası. Anayasa Mahkemesi, MİT tırları haberleri nedeniyle `casusluk iddiasıyla` tutuklanan Cumhuriyet’ten Can Dündar ve Erdem Gül hakkında yürütülen soruşturmada `hak ihlali` yaşandığına hükmetti.  Anayasa Mahkemesi kararından sonra; 28.02.2016 günü, Cumhurbaşkanı Erdoğan şu açıklamayı yaptı:  ‘’Bana göre medyanın sınırsız özgürlüğü olamaz. Dünyanın başka yerinde de medyaya sınırsız özgürlük yoktur. Yani basın mensubu, yazılı, görsel kalkacak Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a istediği gibi saldıracak, iftira oyunlarının içerisine girecek ve biz buna seyirci kalacağız. Böyle bir şey söz konusu olamaz. Anayasa Mahkemesi bu şekilde bir karar vermiş olabilir. Ama onu kabul etmek durumunda değilim, saygı da duymuyorum. Niye, çünkü ortada bir gerçek var. Bu bir beraat kararı değildir, tahliye kararıdır. Aslında onlarla ilgili kararı veren mahkeme kararında direnebilirdi. Kararında direnmiş olsaydı, bu bireysel başvuru veya Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karar boşa çıkacak ya da tahliye edilen kişiler AİHM’e gideceklerdi.’’ (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/cumhurbaskani-erdogan-aymnin-can-dundar-kararina-saygi-duymam-40061532)

 

Selahattin Demirtaş‘ın Yargılanması                                                                                                                             S. Demirtaş’a 17 Mart 2013’te yaptığı Nevruz konuşması nedeniyle, 7 Eylül 2018’de 4 yıl 8 ay hapis cezası verildi, yapılan itiraz reddedildi. Hükmün kesinleşmesi üzerine; 31 Aralık 2018 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapıldı.

 

20 Kasım 2018 tarihinde AİHM tarafından verilen kararda, Demirtaş hakkındaki hak sınırlandırmalarının birincil amacının çoğulculuğu boğmak ve siyasi tartışma özgürlüğünü kısıtlamak olduğu ifade edildi. Ve tehdit altında olanın yalnızca Sn. Demirtaş’ın bireysel hak ve özgürlükleri değil, tüm demokratik sistem olduğu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 18. ve 46. maddeleri uyarınca, derhal serbest bırakılması gereği ifade edildi. 

(www.cumhuriyet.com.tr/.../AiHM__Demirtas_kararini_acikladi__Serbest_birakilsin.ht...)

 (https://hudoc.echr.coe.int/eng#{%22itemid%22:[%22001-187961%22])

 

23 Kasım 2018’de AİHM kararının ardından, Cumhurbaşkanı, "Bizi bağlamaz. Karşı hamlemizi yapar, işi bitiririz" dedi.  Ve ardından, Demirtaş’ın İstanbul 26. Ağır Ceza tarafından örgüt propagandası nedeniyle verilen 4 yıl 8 aylık hapis cezası, istinaf başvurusu reddedilerek hükmün kesinleşmesi sağlandı. Bu suretle AİHM’in kararı boşa çıkmış oldu.

 

B. Anayasa Mahkemesi Kararlarına Uymayı Reddeden Mahkemeler Oldu

 

Mehmet Altan-Şahin Alpay davaları. FETÖ’ye destek suçlamasıyla 30.07.2016’da tutuklanan Mehmet Altan ve 10.09.2016 ‘da gözaltına alınan Şahin Alpay; 26 ve 13. Ağır Ceza’da tutuklu yargılamaları sürerken, Anayasa Mahkemesine yaptıkları tutukluluğa itiraz başvuruları AYM tarafından ’’ifade ve basın özgürlüğü ve kişi hürriyeti ve güvenliği ihlalleriyle’’ kabul edildi.

 

Ancak her iki mahkeme de, Anayasa Mahkemesinin hak ihlali tespiti ile verdiği tahliye kararını AYM’nin ‘’yetki gaspı’’ yaptığını ileri sürerek, karara uymadılar. Bu kararlar, ülkede yerel mahkemelerin AYM kararlarına uymamanın ilk örneği oldu. Mahkemelerin bu direnişleri, 12 Eylül 2010’da getirilen AYM’ye bireysel başvuru hakkının sonuçlarını etkisiz kılma yolunu açması, hukuk üstünlüğünü ilkesini ihlali nedenleriyle eleştirilmekte. 

 

20 Temmuz 2018`de CHP milletvekili Enis Berberoğlu, MİT kamyonları davasında 24 yıl hapis cezasına çarptırıldı, istinaf mahkemesi kararı bozarak 5 yıl 10 ay ceza verdi. Berberoğlu 24 Haziran 2018 seçimlerinde yeniden seçildi ve “yeni dokunulmazlık” kazanarak serbest bırakılması için başvuruda bulundu. Ancak Mahkeme, Anayasanın 83. Maddesine karşın, Anayasa`yı görmezden geldi ve başvurusunu reddetti.

 

C. Toplanma Özgürlüğü / Sivil Toplum 

 

Olağanüstü Hal ilanı gerekçesini oluşturan başta FETÖ olmak üzere, terör örgütleri ile bağlantılı veya güvenlik ve kamu düzenini koruma olarak değerlendirilen sivil toplum kuruluşlarının hepsi kapatıldı.  15 Temmuz 2016`dan bu yana yasaklanan toplam sivil toplum örgütü sayısı 1.500`e ulaştı ve çocuk hakları grubu, avukat dernekleri, kadın hakları grupları ve güneydoğudaki aktif insan hakları örgütleri kapatıldı.

 

Ayrıca, kapatma davaları, cezalar, kısıtlamalar veya ayrımcı uygulamalar yoluyla bir dizi STK faaliyeti de engellendi. İnsan hakları ile ilgilenenler de dahil olmak üzere toplam kapatılan dernek sayısı 1.607’ye ulaştı, yapılan itirazların sonucunda 183 dernek için kapatma kararı kaldırıldı. 31 Aralık 2017 tarihi itibarıyla 1424 dernek, 168 vakıf kapatıldı. Kapatılan vakıflardan 23’ü hakkındaki kapatma kararı kaldırıldı. (CHP OHAL Raporu)

 

Barışçıl toplanmalar dahil, KHK düzenlemeleri ve mülki amirlerin emirleriyle; genel güvenlik, asayiş ve kamu düzenini koruma, şiddet olaylarının yaygınlaşmasını önleme gibi gerekçelerle;  sokağa çıkma, belli yerlerde veya belli saatlerde kişilerin toplanma, toplanma duyuruların önlenmesi,  belli özel günlerde yapılan anma, kutlama benzeri toplantıların yasaklanması, tiyatro vb sahne gösterilerinin yasaklanması gibi toplanma özgürlüğünü ortadan kaldıran uygulamalar halen sürmektedir. 

 

Bu yasaklamalara karşın, toplanma girişimleri polis gücü ile önlenmekte, dağıtılmaktadır. İstanbul Valiliği, kayıp annelerinin her cumartesi yaptıkları oturma eylemini, kamu düzeni ve güvenliği gerekçeleriyle yasaklama yanında, geçen üç yılda, LGBT Onur yürüyüşlerine de izin vermemektedir.

 

Diğer yandan, Türkiye`de sığınmacılara yönelik insani yardım çalışmaları yapan yabancı STK`lardan bir kısmı, terör örgütlerine yardım ettikleri iddialarıyla yasaklanmış veya sınır dışı edilmiştir.

 

F. Dokunulmazlıkların kaldırılması / tutuklamalar 

 

20 Mayıs 2016’da milletvekili dokunulmazlığı. AKP’nin girişimi ve CHP’nin desteği ile, Parlamento’da, Anayasada çok sayıda milletvekilinin dokunulmasının kaldırılmasına izin veren bir değişiklik yapıldı. 

 

PKK terör örgütüne destek verildiği iddialarıyla 50 HDP milletvekiline yaklaşık 350 dava açıldı. Dokuz milletvekilinin yanı sıra, partinin iki Eş Başkanı  (S. Demirtaş ve F. Yüksekdağ) 4 Kasım 2016 tarihinde gözaltına alındı. Her ikisi de terörle suçlandı ve uzun süreli hapis cezalarına çarptırıldı.

 

Mayıs 2016`da, bazı CHP ve HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasının anayasaya aykırı olduğu iddiası ile yapılan başvuru 3 Haziran 2016 tarihinde Anayasa Mahkemesi tarafından reddedildi.

 

4 Kasım 2016’dan bu yana HDP Eş Genel Başkanları dâhil olmak üzere 15 HDP milletvekili tutuklandı. Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ dahil halen 9 milletvekilinin cezaevinde bulunduğu bildirilmekte.  20 Mayıs 2016’da anayasada yapılan değişiklikle 59 HDP milletvekilinin 55’i hakkında 510 fezlekeden soruşturma yürütülmeye başlandı. CHP ile ilgili 150, AKP ile ilgili 46, MHP ile ilgili ise 20 kadar fezleke bulunduğu medyada yer almakta.

 

9 Mayıs 2019 Pervin Buldan ve Sezai Temelli`nin yanı sıra Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı Tezkereleri TBMM’ye sevk edilen milletvekilleri şöyle: "HDP Ağrı Milletvekili Berdan Öztürk, HDP Şırnak Milletvekili Nuran İmir, HDP İstanbul Milletvekili Erol Katırcıoğlu, HDP Diyarbakır Milletvekili Remziye Tosun, HDP Adana Milletvekili Kemal Peköz, HDP Diyarbakır Milletvekili Musa Farisoğulları, HDP Şanlıurfa Milletvekili Ayşe Sürücü."  Gelen dosyalar arasında Sezai Temelli`nin 3, Nuran İmir ve Remziye Tosun`un 2`şer dosyası var.  (https://www.trthaber.com/haber/turkiye/hdpli-9-milletvekiline-ait-dokunulmazlik-dosyalari-meclise-sevk-edildi-414796.html)

 

14 Haziran 2017`de, Berberoğlu 25 yıl hapis cezasına çarptırıldı. CHP Milletvekili Enis Berberoğlu, tartışmalı "MİT kamyonları" davasında, ülkenin gizli bilgileri iki gazeteci Can Dündar ve Erdem Gül`e verdiği gerekçesiyle ilk mahkemece 25 yıl hapis cezasına, üst mahkemece 13 Şubat 2018`de 5 yıl 10 ay hapis ve hapis cezasına çarptırıldı. 

 

24 Temmuz 2018’de yapılan seçimlerde Berberoğlu parlamentoya tekrar seçildi, tekrar dokunulmazlık kazandı ve anayasanın ilgili maddesi uyarınca serbest bırakılmak üzere mahkemeye yaptığı başvuru reddedildi. Avukatların yeniden başvurusu üzerine,  20 Eylül 2018’de "devletin güvenliği, iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri açıklamak" suçundan 5 yıl 10 ay hapis cezası onandı. Ayrıca, Anayasa`nın 83/3. maddesi uyarınca milletvekilliği sona erinceye kadar cezasının infazının durdurulmasına ve salıverilmesine karar verildi.

 

Yine 674 Sayılı KHK ile Cumhurbaşkanı’na belediyelere kayyum atama, valilere ise belediyelerin taşınır mallarına el koyma ve çalışanlarını görevden uzaklaştırma yetkisi verildi ve HDP’ye yakın belediyelere 11 Eylül 2016 tarihi itibarıyla el konularak kayyum atamalarına başlandı. 21 Temmuz 2016-31 Aralık 2017 döneminde kayyum atanan belediye sayısı 99’a ulaştı. Bunların 94’ü HDP’ye yakın belediyeler oldu.

 

İşkence ve Zorla Kaçırarak Kaybetme Vakaları

Ayrıca, gözaltı ve tutukluluk hallerinde, özellikle güvenlik güçleri hakkında işkence ve insanlık dışı muamele yakınmaları, öncelikle sosyal  medyada, ardından bazı insan hakları örgütleri raporlarında yer almaya başladı.

 

Medya üzerindeki sınırlamalar nedeniyle ulusal medyada çok sınırlı olarak yer alan insan hakları ihlalleri Türkiye’yi izleyen uluslararası kuruluşlarca derlenerek, uluslararası alanda duyuruluyor ve ülke siyasi iktidarına da uyarılar olarak sık sık gündeme getirilmekte. 

Haziran 2018`de konuyla ilgili bir açıklama yayınlayan TİHV ve İHD, işkence iddialarına ilişkin şu yaptığı açıklamada; 2017 yılında 616 kişi işkence  iddiasıyla TİHV`e başvurduğunu,  564 kişi tek ya da değişik mekanlarda işkenceye maruz kaldığını ifade etmiştir. Bunların 272`si emniyet müdürlükleri, 55`si polis karakolu gibi resmi gözaltı merkezlerinde işkenceye maruz kaldığını beyan etmiştir. 2017`de başvuranların 226`sı açık alan ve gösteri sırasında, 70`nin ise ev ve işyerinde işkence ve kötü muameleye maruz kaldıkları belirtilmiştir.  İHD`nin 30 Mayıs 2017 tarihinde açıkladığı verilere göre çoğu Ankara`da olmak üzere 11 zorla kaçırma ve kaybetme vakası yaşanmıştır. Bu kişilerden 4`ü daha sonra serbest bırakılmış, biri intihar etmiştir. 2018 yılında da bir zorla kaçırarak kaybetme vakası daha yaşanmıştır. Halen 8 kişinin akıbeti bilinmemektedir." 26 Haziran 2018 http://www.diken.com.tr/insan-haklari-orgutlerinden-iskence-aciklamasi-ohalle-iskence-iddialari-da-artti/  (Zorla kaçılarak kaybetme iddiaları konusunda da resmi bilgi bulunmamakta, STK’lar farklı rakamlar vermektedir )

Diğer bir STK’ya göre; Son 3 yıl içinde 27 kişinin kaçırılmış, kamu kurumlarından bu konuda bilgi alınamamış, 27 vakadan son altısı Şubat ayında olmuştur. Bu 6 kişinden 4’ünün, 28 Temmuz 2019’da Ankara  Emniyetinde olduğu açıklanmış bulunmakta. https://www.omerfarukgergerlioglu.com/basin/basindan/hdp-kocaeli-milletvekili-gergerlioglu-kayip-olaylarinin-ic-yuzunu-tele1e-anlatti/11210/

1 Ağustos 2019 günü,  Ankara Barosu, Ankara Terörle Mücadele Şubesi’nde bulunan bu 4 kişinin avukatlarla görüşmelerinin engellendiğini açıkladı. Baro, ayrıca halen kayıp olan iki kişinin de akıbetinin belirlenemediğini belirtti.

 

27 Şubat 2018 tarihinde, bazı sosyal medya raporlarına paralel olarak, BM Özel Raportörü tarafından işkence iddiaları bir raporla dile getirildi. Rapora göre, çok sayıda kişi acımasız sorgulama tekniklerine maruz kaldı, tutuklular başkalarını suçlamaya zorlandı. İşkence teknikleri arasında; şiddetli dayak, elektrik çarpması, buzlu suya maruz kalma, uykudan mahrum bırakma, tehditler, hakaretler ve cinsel saldırı yer aldı. Özel Raportör, işkence şikayetlerinin, savcı tarafından, kamu görevlilerini Olağanüstü Hal bağlamında yapılan eylemler için cezai sorumluluktan muaf tutan düzenlemeler çerçevesinde reddedildiğinin de altını çizdi. (https://www.dw.com/tr/bm-raport%C3%B6r%C3%BC-t%C3%BCrkiyede-i%C5%9Fkence-iddialar%C4%B1-soru%C5%9Fturulmuyor/a-42762191 )

 

28 Mayıs 2019 günü; Ankara Barosu’nun, FETÖ şüphelisi eski dışişleri personeli 5 kişiye Mali Suçlar Şube Müdürlüğü’nde işkence yapıldığı iddiası nedeniyle ilgililer hakkında soruşturma başvuruları haberi medyada yer alan istisnalardan oldu. 

 

G. Öne çıkan davalar

 

Cumhuriyet Gazetesi Davası: 31 Ekim 2016 ‘da gözaltılarla başlayan ardından tutuklanan, muhalif tutumu ile bilinen 17 Cumhuriyet Gazetesi mensubu, 24 Temmuz 2017’de "silahlı bir terörist gruba üye olmadan yardım etmek" iddiasıyla, 270 gün tutuklu kaldıktan sonra mahkemeye çıkarıldılar ve çeşitli cezalara çarptırıldılar.  Daha sonra, yazarlar değişik tarihlerde tahliye edildiler.  

19 Şubat 2019 günü, beş yıla kadar verilen cezaların itiraz incelemesini yapan İstinaf Mahkemesi verilen mahkumiyet kararlarını onadı. Karar uyarınca, 5 yıldan az ceza alan 8 kişi kalan ceza sürelerini tamamlamak üzere 25 Nisan 2019’da tekrar cezaevine girdiler.  

18. Temmuz 2019’da  Yargıtay Başsavcılığı, Cumhuriyet Gazetesi, davasına ilişkin görüşünde; hapis cezalarının bozulmasını, yazarların beraatine karar verilmesini istedi. Ayrıca, iki isim dışında, beraat kararlarının uygulanmasını talep etti. 12.09.2019’da Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 7 eski Cumhuriyet gazetesi yazarının infazının durdurulmasına ve salıverilmelerinin istenmesine hükmetti. Kararın ardından Önder Çelik, Güray Tekinöz, Hacı Musa Kart, Hakan Karasinir ve Mustafa Kemal Güngör tahliye edildi.

Barış için Akademisyenlerin Yargılaması: 11 Ocak 2016`da bir grup akademisyen, hükümetin Güneydoğudaki eylemlerini eleştiren, askeri operasyonlara son verilmesi, barış çağrısında bulunan bir bildiri yayımladı. Bu bildiri 1.128`den fazla Türk akademisyen tarafından imzalandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu girişimi şiddetle eleştirmesinin ardından savcılar soruşturmalara başladı ve imzalayanların 500’den fazlasının görevine son verildi veya emekliliğe zorlandı ve bazıları aylarca gözaltında tutuldu. Savcılar bildiriyi  "terör propagandası olarak’’ değerlendirdiler; İstanbul’da bulunan akademisyenlerin yargılanmaları 5 Aralık 2017’de başladı ve halen sürüyor.

 

26.07.2019’da  Anayasa Mahkemesi (AYM), yargılanan akademisyenlerden 9`unun bireysel başvurusunu karara bağlayarak; akademisyenlerin bildiriyi imzaladıkları için "silahlı terör örgütü propagandası yapmak" suçundan cezalandırılmaları nedeniyle ifade özgürlüklerinin ihlal edildiği, ve ihlali nedeniyle 9`ar bin TL tazminat ödenmesine karar verdi.  Oylamada 8`e karşı 8 eşitlik çıktığı, Başkan’ın oyu ile  8`e karşı 9 oyla hak ihlali kararının alındığı bildirildi. Kararın, yargılanan akademisyenler için emsal teşkil etmesi beklenmekte.

 

İnsan Hakları Aktivistleri Davası: 5 Temmuz 2017 tarihinde, Büyükada’da düzenlenen dijital güvenlik çalıştayında iki yabancı eğitmenle birlikte Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü de dahil olmak üzere önde gelen insan hakları aktivistleri gözaltına alındı. Dördü adli kontrolle serbest bırakıldı. İkisi yabancı - atölyeyi idare eden bir Alman ve bir İsveç vatandaşı - duruşma öncesi tutuklu olarak kaldı.

 

18 Temmuz`da mahkeme, altı insan hakları eylemcisini “üye olmadan terör örgütüne yardım etmek” ten tutukladı. Türkiye üzerindeki uluslararası baskılar ardından insan hakları eylemcileri 25 Ekim 2017`de serbest bırakıldı. 

 

OHAL Dönemi Sosyal Sorunları: Olağanüstü hal dönemi uygulamaları sonucu ortaya çıkan sosyal sorunlara ilişkin kapsamlı bir araştırma raporu Ocak 2019`da ‘’Mağdurlar İçin Adalet Topluluğu’’ tarafından yayımlandı. Bu çalışmaya göre; olağanüstü dönem mağdurlarının gerçek sayıları 250 bini geçmekte. Rapora göre "Okulları kapatılan, mezuniyetleri geçersiz sayılan, askeri okullardaki öğrenciler, polis okulları öğrencileri, diğer kamu ve özel kurumlarda KHK’larla mağdur edilenlerin sayıları da yukarıdaki rakamlara ilave edildiğinde, doğrudan mağdur olanlar 250.000’i geçebilmektedir. ‘’  Diğer yandan, tutuklanan mağdurların büyük bir kısmının nezarethanelerde, cezaevinde işkenceye varan sistematik uygulamalar nedeniyle, serbest bırakıldıklarında da kalıcı psikolojik sorunlar yaşadıkları; hayatta kalma mücadelelerini, ekonomik sorunlar, sosyal güvence yokluğu  gibi yoksunluklara karşın sürdürmeye çalıştıkları ifade edilmekte. Ayrıca, mağdur ve yakınlarının ekonomik sorunları yanında; itibarsızlık ve sosyal dışlanma gibi toplumsal sorunlarına işaret edilmekte. (https://drive.google.com/file/d/1f7ZO4VMX6YplRqH2pZsUzIoQgcrtsM_Y/view)

 

H. Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu

 

Uluslararası kuruluşların yoğun eleştirileri sürerken, Avrupa Konseyi önerilerinin ardından,  Ocak 2017 tarih ve 685 sayılı KHK ile bir Komisyon oluşturuldu. Komisyon, kamu görevinden ihraçlar dahil olmak üzere; tüm KHK işlemlerine ilişkin başvuruları karara bağlamak üzere ilk başvuru iç hukuk yolu olarak karar almaya yetkili kılındı.  

 

17 Temmuz 2017’de çalışmaya başlayan Komisyona başvurular için 14 Eylül 2017’ye kadar 60 günlük süre tanındı. Buna göre, 22 Aralık 2017 tarihinden itibaren karar verme sürecine başlamış olan Komisyon tarafından, 28/06/2019 tarihi itibariyle verilen karar sayısı (6.000 kabul, 71.900 ret olmak üzere) toplam 77.900’dür.  

28/06/2019 tarihi itibariyle Komisyona yapılan başvuru sayısı 126.200 olmuş,  Komisyon tarafından verilen karar sayısı (77.900) olduğu dikkate alındığında, incelemesi devam eden başvuru sayısı, Temmuz, 2019 itibariyle 48.300 olmaktadır. (https://ohalkomisyonu.tccb.gov.tr/)

Komisyon’da başvuruların incelenmesi halen sürmekte olduğundan 26.12. 2018’de Komisyon’un görev süresi bir yıl uzatıldı.  Komisyon’un, iç hukuk yolu olduğu AYM ve AİHM kararlarıyla da kabul edildi.   

 

OHAL KHK’ları ile haklarında işlem tesis edilen kişilerin başvurabilecekleri herhangi bir merciinin olmayışı bu dönemde ciddi mağduriyetler oluşturmuş; “OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu”nun da, çok geç devreye girmesi yanında etkin bir iç hukuk yolu olmadığı ortaya çıktığı eleştirileri sürmektedir.  Uluslararası Af Örgütü, Komisyonunun fiiliyatta hükümetin gerçekleştirdiği ihraçların büyük çoğunu onaylayan bir mekanizma işlevi gördüğünü belirtmektedir. (https://www.amnesty.org.tr/public/uploads/files/Dismissals%20report_TR%20version%281%29) 

 

Komisyona başvuru sonucu göreve iade kararı alanlar için yapılacak düzenleme, Olağanüstü Hal sonrası dönemi düzenleyen;  25/7/2018 tarih ve 7145 no’lu  ‘’Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’’la düzenlendi.

 

Diğer yandan kamu görevine KHK ile son verilenlerin, bir daha kamu hizmetinde görevlendirilemeyeceği, uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılması ( 667 Mad 4/2) gibi kararların olağanüstü halin sona ermiş olmasına karşın hala uygulanıyor olmasının ciddi hak ihlalleri ve mağduriyetler yaratmış bulunmakta. 

 

26. 12. 2019 günü li Cumhurbaşkanı Erdoğan`ın imzasıyla yayımlanan karar ile OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonunun görev süresi 1 yıl uzatıldı.  28 bin dosya halen beklemede. 

I. Olağanüstü Hal Sonrasına İlişkin Düzenleme 

 

18 Temmuz 2018’de sona eren Olağanüstü Hal sonrasına ilişkin düzenleme 25.07.2018 tarih ve 7145 sayılı ‘’Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’’la düzenlendi.  Bu yasayla, Terörle Mücadele Yasası, Toplantı ve Gösteri Yasası gibi özgürlüklerle ilgili yasalarda Olağanüstü Hale benzer sınırlamalar getirildiği ve 3 yıl süre ile idari kararlarla kamu görevlilerinin ihraçlarının sürmesinin benimsendiği görülmekte.

 

Güçlü Valiler Dönemi: Buna göre valiler, kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya bozulacağına ilişkin ciddi belirtilerin bulunduğu hallerde, 15 günü geçmemek üzere ildeki belirli yerlere girişi ve çıkışı kamu düzeni ya da kamu güvenliğini bozabileceği şüphesi bulunan kişiler için sınırlayabilecek. Ayrıca valiler, belli yerlerde veya saatlerde kişilerin dolaşmalarını, toplanmalarını, araçların seyirlerini düzenleyebilecek veya kısıtlayabilecek, ruhsatlı da olsa her çeşit silah ve merminin taşınması ve naklini yasaklayabilecek.

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) ihlal kararı dışında dostane çözüm ve tek taraflı deklarasyon gibi usullerle sonuçlandırılan başvuruları da "yargılamanın yenilenmesi" sebepleri arasına alındı. Böylece, dostane çözüm veya tek taraflı deklarasyonla sonuçlandırılan başvurularda, ihlal kararı verilen müracaatlarda olduğu gibi yeniden yargılama yoluna başvurulabilmesi mümkün hale getirilerek, AİHM önündeki müracaatlarda ihlal kararı verilmesinin önüne geçilmesi amaçlanmakta.

 

Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin düzenlenmesi. Anayasa Mahkemesinin kararları doğrultusunda toplantı ile gösteri yürüyüşünün yer ve güzergahı, vatandaşların günlük yaşamını aşırı ve katlanılamaz derecede zorlaştırılamayacak.

 

Yasa ile Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) personelinin kimliğinin gizli tutulmasının zorunluluğu dikkate alınarak, MİT`in tarafı olduğu özel hukuk uyuşmazlıklarında dava şartı olarak öngörülen arabuluculuk dahil olmak üzere, arabuluculuk usulünün uygulanmaması amaçlanıyor. Ayrıca, Kanun ile MİT, "Bilgi Edinme Hakkı Kanunu" kapsamı dışına çıkarıldı.

 

Seferberlik ve savaş hallerinde, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, haberleşmenin engellenmesi, yağma, genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması, radyasyon yayma, halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit, kanunlara uymamaya tahrik, suç işlemek amacıyla örgüt kurma, Cumhurbaşkanına hakaret, gibi suçları işleyenler veya bu suçlara iştirak edenler, bölgede yetkili kılınan komutan tarafından gerekli görüldüğü takdirde askeri mahkemelerde yargılanabilecek.

 

Gözaltı süreleri yeniden düzenlendi.  Buna göre, Ceza Muhakemesi Kanunu`nda yer alan gözaltı süreleri, bazı suçlarla ilgili olarak yeniden düzenlendi ve ek gözaltı süreleri getirildi.

Buna göre, bu düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 3 yıl süreyle TCK`nın "devletin güvenliğine karşı suçlar, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, milli savunmaya karşı suçlar, devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk suçları" ile Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar veya örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar bakımından; gözaltı süresi, yakalama yerine en yakın hakim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama anından itibaren 48 saati, toplu olarak işlenen suçlarda ise 4 günü geçemeyecek.

 

Delillerin toplanmasındaki güçlük veya dosyanın kapsamlı olması nedeniyle gözaltı süresi en fazla 2 defa uzatılabilecek. Gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin karar, cumhuriyet savcısının istemi üzerine yakalanan kişi dinlenilmek suretiyle hakim tarafından verilecek.

 

Tutukluluğa itiraz ve tahliye talepleri dosya üzerinden karara bağlanabilecek. Tahliye talepleri en geç otuzar günlük sürelerle tutukluluğun incelenmesiyle dosya üzerinden karara bağlanabilecek. Tutukluluğun incelenmesi en geç otuzar günlük sürelerle dosya üzerinden doksanar günlük sürelerle kişi veya müdafi dinlenilmek suretiyle resen yapılacak.

 

Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmada, somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka surette delil elde etme imkanının bulunmaması halinde hakim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde savcı tarafından şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programlarıyla, bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasına, bilgisayar kayıtlarından kopya çıkarılmasına, bu kayıtların çözülerek metin haline getirilmesine karar verilecek.

 

Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkin soruşturma yapılmadan verildiğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) kesinleşmiş kararıyla tespit edilmesi veya bu karar aleyhine AİHM`ye yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi üzerine, kararın kesinleşmesinden itibaren 3 ay içinde talep edilmesi halinde yeniden soruşturma açılacak.  Yasayla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun`a geçici madde eklendi.

Buna göre, Anayasa Mahkemesinde derdest olan bireysel başvurular, başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren 3 ay içinde yapılacak müracaat üzerine Tazminat Komisyonu tarafından incelenecek.

 

Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonunca başvurusu kabul edilenler ve kamu görevine iade edilecekler, eski kadro veya pozisyonuna atanacak ancak müdür yardımcısı veya daha üstü ile bunlara eşdeğer yöneticilik görevindeyken kamu görevinden çıkarılanların atamalarında, yöneticilik görevlerinden önce bulundukları kadro ve pozisyon unvanları dikkate alınacak.

Görevine iade edilenlere, kamu görevinden çıkarılma tarihlerini takip eden ay başından göreve başladıkları tarihe kadar geçen süreye tekabül eden mali ve sosyal hakları ödenecek. Bu kişiler, kamu görevinden çıkarılmalarından dolayı herhangi bir tazminat talebinde bulunamayacak.

 

Terör örgütlerine veya MGK tarafından devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilmesiyle kamu görevinden, meslekten, görevden çıkarılan ya da ilişiği kesilen subay, astsubay, uzman jandarmalar ile emniyet hizmetleri sınıfına tabi olanlar ve Dışişleri Bakanlığı diplomatik kariyer memurlarından mahkemelerce göreve iade kararı verilenlerle OHAL Komisyonunca başvurunun kabulü kararı verilenlerden, eski kadro, rütbe veya unvanına atanması ilgili bakan onayı ile uygun görülmeyenler, ilgisine göre Milli Savunma Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı bünyelerinde kurulan araştırma merkezlerinde istihdam edilecek. Bu kişiler, kamu görevinden çıkarılmalarından dolayı herhangi bir tazminat talebinde bulunamayacak.

 

İhraçlar 3 yıl süreyle kurumlar tarafından yapılabilecek. Terör örgütlerine veya MGK tarafından devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen, yüksek mahkeme üyeleri mensup oldukları kurumların idari veya komisyonları kararıyla meslekten çıkarılmalarına karar verilecek.

 

Görevine iade edilenlere kamu görevinden çıkarıldıkları tarihten göreve başladıkları tarihe kadar geçen süreye tekabül eden mali ve sosyal hakları ödenecek. Bu kişiler, kamu görevinden çıkarılmalarından dolayı herhangi bir tazminat talebinde bulunamayacak. 

 

Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 3 yıl süreyle, OHAL dönemine benzer şekilde pasaportların iptali sürdürülecek.

 

Güvenlik kuvvetleri mensuplarından terör örgütleriyle ilişkili olduğu değerlendirilenlerin rütbeleri ilgili bakanın onayıyla alınabilecek

 

Görevler yerine getirilirken görevin niteliğinden doğan veya görevle ilgili olmak şartıyla görevin ifası sırasında işlendiği iddia olunan suçlardan dolayı kamu görevlileri hakkında adli ve idari soruşturma ve kovuşturma yapılması, ilgisine göre ilgili bakan, Cumhurbaşkanı veya onun yetkilendireceği Cumhurbaşkanı yardımcısının iznine tabi olacak.

 

Bu kapsamda, görevden uzaklaştırma veya açığa alınma işlemi tesis edilen ve ilgili mevzuatta yer alan süreleri dolan kamu görevlilerinin durumu, işlemi tesis eden makamca en geç 3 ay içinde gözden geçirilecek.

 

Kayyum atanması 3 yıl daha sürdürülecek Düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren terör örgütlerine aidiyet, iltisak veya irtibat nedeniyle TMSF`nin OHAL süresince kayyum atanmasına ilişkin hüküm 3 yıl daha yürürlükte kalacak. 

 

20.08.2019 tarihinde gazeteduvar.com.tr sitesinde yayımlanmıştır. 

 
20.08.2019
ANAYASA MAHKEMESİ KAFA KARIŞTIRIYOR
Av. Abdurrahman Bayramoğlu / 04.03.2020
BAROLARIN GÖREV VE İŞLEVLERİ HAKKINDA...
Av. Dr. Başar YALTI / 24.01.2020
Basın Özgürlüğü, Önemi ve Türkiye Gerçeği
Av. Dr. Başar YALTI / 01.01.2020
Düzenin “yeni” hukuku
Av. Bilgütay Hakkı Durna / 01.09.2019
Olağanüstü Hal Dönemi, KHK’lar ve Özgürlüklerin Sınırlandırılması - 2
Av. Nazım Tural / 20.08.2019
Olağanüstü Hal Dönemi, KHK’lar ve Özgürlüklerin Sınırlandırılması - 1
Av. Nazım Tural / 19.08.2019
Çağdaş Avukatlar Geleneğini ve Geleceğini Arıyor
Av. Bilgütay Hakkı Durna / 01.11.2018
Baro siyaseti
Av. Bilgütay Hakkı Durna / 01.09.2018
Olağanüstü Hal (OHAL) ve Hukuk
Av. Dr. Başar YALTI / 01.02.2018
Hukuk Güvenliği
Av. Bilgütay Hakkı Durna / 01.11.2016
Avukat
Av. Dr. Başar YALTI / 01.04.2014
Afrika, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden çekilmeyi tartışmakta
Av. Nazım Tural / 15.10.2013
ABD`de Askeri operasyonlarda Başkan ve Kongre`nin yetkileri
Av. Nazım Tural / 12.09.2013
Nereye Kadar?
Av. Dr. Başar YALTI / 17.02.2011
Barolar Birliği ve Birliği Savunmak
Av. Abdurrahman Bayramoğlu / 11.06.2009