Olağanüstü Hal (OHAL) ve Hukuk

Av. Dr. Başar YALTI / 01.02.2018
15 Temmuz 2016 tarihinde FETÖ / PDY örgütü tarafından girişilen darbe kalkışmasının ardından 20 Temmuz 2016 tarihinde olağanüstühal (OHAL) ilan edildi. Olağanüstü̈ halin ilan edildiği 20 Temmuz 2016 tarihinden 2017 yılı sonuna kadar toplam 1194 maddeden oluşan 30 adet OHAL Kanun Hükmünde Kararnamesi (KHK) yayınlandı ve bunlarla mevzuat alanında toplam 1000 maddenin üzerinde yeni düzenleme yapıldı. Çoğunluğu OHAL’in ilan ediliş̧ nedenleriyle ilişkili olmayan bu düzenlemelerle, milli savunma ve iç güvenlikten yargı ve personel rejimine, ekonomi ve sosyal güvenlikten idari yapıya, eğitim ve sağlığa kadar birçok alanda devlet-toplum ilişkilerini yeniden yapılandırmayı amaçlayan değişikliklere gidildi.[1]
 
Yasal mevzuattaki bu çok önemli değişikliklerin yanı sıra, OHAL KHK’ları ile herhangi bir yargı kararına gerek duyulmaksızın, kamu çalışanlarına, dernek ve vakıflara, medya kuruluşlarına, şirketlere ve belediyelere yönelik, ihraç, kapatma, mal varlıklarına el koyma ve kayyım atama gibi çeşitli ağır tedbirler uygulandı. İki yıla yakın suredir devam eden ve yedi kez uzatılan OHAL süresince 115.516 kamu çalışanı için ömür boyu kamu görevinden ihraç̧ kararı verildi. 24 Aralık 2017 tarihi itibarıyla 117 üniversiteden, 386’sı Barış için Akademisyenler bildirisine imza verenler olmak üzere, 5822 akademisyen ihraç edildi.[2]
 
Bugüne kadar çıkarılan KHK’larla 49 özel sağlık kurulusu, özel öğrenci yurtları ve pansiyonları da dahil olmak üzere 2271 özel öğretim kurum ve kuruluşları, 146 vakıf ve 1427 dernek, 15 vakıf yükseköğretim kurulusu ve 19 sendika kapatıldı. KHK’lar eliyle kapatılan gazete ve dergiler, yayınevi ve dağıtım kanalları ile özel radyo ve televizyon kuruluşlarının sayısı ise, 24 Aralık 2017 tarihi itibarıyla, kapatılma kararları kaldırılan 26 adedi hariç̧, toplam 148’e ulaştı. Kapatılan medya ve basın kuruluşlarının 71’i özel radyo ve televizyon, 77’si ise gazete/ dergi/yayınevi/dağıtım kanalından oluşmaktaydı.[3]
 
OHAL KHK ile yargı alanında da çok sayıda düzenleme yapıldı. İnsan haklarına getirilen kısıtlamalar bakımından asıl üzerinde durulması gerekenler bu konudaki düzenlemelerdir. Yapılan bu düzenlemelerle insan hakları ve adil yargılanma konusunda, bu hakların özüne dokunacak şekilde, halen etkileri sürmekte olan çeşitli kısıtlamalar yapılmış bulunmaktadır. Bunların önemlilerini başlıklar halinde sıraladıktan sonra, avukatların yapılan kısıtlamaları nasıl karşıladıklarıyla ilgili araştırma sonuçlarına değineceğiz.  
 
Adil Yargılanma Hakkı Konusunda Yapılan Kısıtlamalar
Adil yargılanma hakkı konusunda yapılan kısıtlamaların büyük çoğunluğu avukat müvekkil ilişkisine yönelik olarak yapılan kısıtlamalar olarak ortaya çıkmaktadır. Avukattan (müdafiden) yararlanma hakkına getirilen kısıtlamaların önemlilerini; avukatsız (müdafisiz) duruşmaya devam edilebilmesi imkânı getirilmesi, duruşmada avukatla temsile getirilen sayısal kısıtlama, avukatları müdafilik görevinden yasaklanabilmesi, soruşturma safhasında avukatla görüşme hakkına getirilen sınırlama, cezaevinde avukatla görüşme hakkına getirilen sınırlama, avukatın dosya ı̇çeriğini inceleme ve örnek alma hakkının kısıtlanması şeklinde belirtebiliriz.
 
Bu arada, yapılan KHK düzenlemeleri ile soruşturmaların hızlandırılması için Cumhuriyet savcıları ve kolluğun yetkilerinin büyük ölçüde artırıldığını görmekteyiz.  Daha önce ancak yargıç ya da mahkeme kararıyla yapılan birçok işlem Cumhuriyet savcıları tarafından yapılır hale gelmiştir. Bunlar arasında; savcılara yakalama kararı verme yetkisi tanınması, taşınmaz, banka hesabı ile her türlü hak ve alacaklara el koymanın koşullarının yeniden düzenlenmesi, savcılara ı̇letişimin tespiti ve dinlenmesi kararı verebilme yetkisi tanınması ve savcılara gizli soruşturmacı görevlendirme ve teknik araçlarla izleme yetkisi tanınmış olması yetkilerinin tanınmasını sayabiliriz.
 
OHAL nedeniyle kişi özgürlükleri ve güvenliği bakımından da önemli kısıtlamalar yapıldığı bilinmektedir. Gözaltı süresinin uzatılması, terörle bağlantılı suçlar bakımından azami tutukluluk süresinin uzatılması gibi hususlar çok önemli düzenlemeler olarak hemen göze batan kısıtlayıcı düzenlemeler arasında bulunmaktadır. 
 
Adil yargılanma hakkını, kişilerin temel hak ve özgürlüklerini doğrudan etkileyen hukuk güvenliğini ortadan kaldıran bu düzenlemeleri, bu hakların savunucusu konumundaki avukatlar acaba nasıl algılamaktadır? Bu durumu yapılan anket sonuçları üzerinden değerlendirmek istiyoruz.[4]
 
Adil yargılanma hakkını savunmak ve gereklerini yerine getirmek, avukatların mesleki öncelikleri arasındadır. Bu nedenle öncelikle, avukatların adil yargılanma hakkı konusunda ne düşündüklerinin, bu hakkı nasıl algıladıklarının ortaya koyulması gerekiyor. Tarafımızdan doktora çalışması nedeniyle yürütülen bir ankette, avukatlara adil yargılanma hakkını nasıl algıladıkları sorulmuştur. Avukatlar, adil yargılanma hakkını aşağıda 1 nolu grafikten de anlaşılacağı üzere %88 oranında, “temel bir insan hakkı” olarak algılamaktadırlar. 
 
Avukatlara adil yargılanmanın ne olabileceği konusunda yöneltilen önermede sunulan; “temel bir insan hakkıdır”, “adaletli yargılanmanın gereğidir” ve “insan onuruna yakışan yargılanma yöntemidir” seçenekleri, avukatlardan %80 üzerinde kesin kabul görmüştür. Bu konuda ortaya çıkan kesin yargının yüksekliği, avukatların adil yargılanma hakkı konusundaki bilinç düzeyini ortaya koyan bir göstergelerdir. 
 
Grafik 1: Adil Yargılanma Hakkı Konusundaki Algı 
 
Avukatlara, adil yargılanma kurallarının en çok hangi tür davalarda ihlal edildiği sorulduğunda ise, % 59 oranında siyasal nitelikli davalarda ihlal yaşandığı görüşünü belirttikleri görülmektedir. Bu konudaki veriler aşağıda Grafik 2 de yer almaktadır. Adil yargılanma hakkının en çok ihlal edildiği siyasal davalar kanaatini, daha sonra sırasıyla ceza davaları (%16.4) ve devletin taraf olduğu davalar (%16.3) takip etmektedir. Avukatlara göre adil yargılanma hakkı en çok %92 oranında bu üç dava türünde ihlal edilmektedir. 
 
Grafik 2: Adil Yargılanma Kurallarının En Çok Hangi Tür Davalarda İhlal Edildiği Algısı
 
 
Müdafi Sayısının Üç Avukatla Sınırlandırılması ve Adil Yargılanma
Yargılama sürecinde adil yargılanma hakkıyla ilgili olarak yaşanan hak ihlallerini ortaya çıkarmak üzere bu konuda bazı önermeler geliştirilerek avukatların görüşleri sorulmuştur. “Sanığı temsil edecek müdafi sayısının üç avukatla sınırlandırılması adil yargılanma hakkına aykırı değildir” önermesi bunlardan birisidir. Bu önermeye verilen yanıtlara göre savunman (müdafi) sayısının üç avukatla sınırlandırılmasının adil yargılanma hakkına aykırı olduğunu belirten avukatların oranı %53 ile oransal bir çoğunluğu temsil etse de bu konuda üç farklı kümenin oluştuğunu belirtmek mümkündür. Üç avukatla sınırlandırmanın bir ihlal teşkil etmediğini belirten %30’luk bir grubun yanında %17,6 oranıyla bir kararsızlar grubu mevcuttur. Bilindiği üzere bu kısıtlama siyasal nitelikli davalarda ve Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar bakımından yapılan yargılamalarda gündeme gelmekte ve uygulanmaktadır. Normal davalar bakımından avukat sayısı ile ilgili bir sınırlama bulunmamaktadır. Kısıtlamanın amacı yargılamaların uzamasına engel olmak şeklinde yorumlanabilir. Bir bakıma savunma hakkının kötüye kullanılmasını engellemeye yönelik bu kural, daha çok savunma hakkının kısıtlanmasına neden olabilmektedir.  Bu konuda genel durumu yansıtan tablo, 3 nolu grafikte aşağıda sunulmuştur.
 
 
Grafik 3: Sanığı Temsil Edecek Müdafi Sayısının Üç Avukatla Sınırlandırılması Algısı
 
Avukatların siyasal eğilimleri açısından bakıldığında, kendisini dindar, milliyetçi ve muhafazakâr olarak tanımlayanlarda müdafi sayısının üç avukatla sınırlandırılmasını olumlu bulanların oranı toplamda %46 iken bu oran, kendini sosyalist olarak tanımlayan için %13, sosyal demokrat, Kemalist, Atatürkçü tanımlayanlar için %26, liberal olarak tanımlayanlar için %36 ve kendisini hiçbir siyasi kimlikle tanımlamayan avukatlar için ise bu oran %29 olmaktadır.  Bu önermeyi doğru bulmayanların toplam oranı yukarıdaki sırayla; %39, %75, %55, %41 ve hiçbir siyasal eğilime sahip olmayanlar için %51 dir. 
 
 
Avukat-Sanık Görüşmesinin Gizliliği ve Adil Yargılanma
Avukatlık mesleğinin yargılama sürecinde veya dışında yürütülmesi sırasında uyulması gereken ilkeler arasında bulunan avukat-müvekkil görüşmesinin gizliliği, adil yargılanma hakkının temel bir unsurudur. Bu hak oldukça eski, yüzyıllar öncesine dayanan bir haktır. Nasıl ki, hazırlık soruşturması için gizlilik kuralı konulması bir ihtiyaçtan kaynaklanmışsa, buna paralel olarak şüpheli veya sanıkla avukatı arasındaki görüşmelerin de gizli kalması adil yargılanmanın gerçekleşmesi bakımından zaruridir. Bu hak, savunma hakkının etkili şekilde kullanılmasının esası, avukatların sır saklama sorumluluğunun bir gereğidir. Ancak siyasal iktidarlar bu hakkın kullanılmasına kuşkuyla yaklaşmaktadırlar. Ender de olsa bu hakkı kötüye kullanan avukatları bahane ederek avukat-sanık görüşmesini kısıtlayan kurallar uygulamaya koyulmaya çalışılmaktadır. Organize şekilde işlenen örgüt suçlarında ve terörle mücadele kapsamında yapılan yargılamalarda bu kısıtlama neredeyse olağan hale gelmeye başlamıştır. Bu kapsamda konunun muhatabı olan avukatlara, “Bir sanığın avukatıyla, üçüncü kişilerin bulunmayacağı bir ortamda görüşmesi adil yargılanmanın gereğidir” önermesi hakkında görüşleri sorulmuştur. Önermeye toplamda %93 oranı gibi çok yüksek bir oranda “katılıyorum” ve “kesinlikle katılıyorum” şeklinde yanıt verilmiştir. (Bkz. Grafik 4) Kesinlikle katılıyorum diyenlerin oranı %75 dir. Özellikle kesinlik ibaresindeki keskinliği göz önünde bulundurduğumuzda, farklı siyasal eğilimlerde olan avukatların, bu konuda çok büyük bir mutabakat sağladıkları söylenebilir.  
 
Grafik 4: Sanık ve Avukat Arasındaki Görüşmenin Gizliliği Algısı
 
Örnek vermek gerekirse, kendisini sosyalist olarak tanımlayan avukatlar, adil yargılanmanın gerekleri bakımından avukat ve sanığın üçüncü kişilerin olmadığı bir ortamda görüşmeleri gerektiğini %88 oranında “kesinlikle” belirtirken; ayrıca %9 oranında bir grup önermeye katıldığını belirtmiştir. Bu oranlar; dindar, milliyetçi ve muhafazakârlar avukatlar için sırasıyla %61 ve %29 dur.
 
Avukatın Sanıkla Görüştürülmemesi ve Adil Yargılanma
Katılımcılara yöneltilen “AİHM kararlarına göre ilk sorgu anından itibaren avukata erişim hakkı temel bir haktır. Ancak terörle mücadele amacıyla 5 gün süreyle şüphelinin avukatla görüştürülmemesi normaldir” önermesi, tüm avukatlar bakımından %64 oranında olumsuz tepki görse de avukatların siyasal eğilimleri dikkate alındığında bu konudaki algı ve tutumlarda önemli sayılabilecek farklılaşmaların olduğu gözükmektedir. Belirtilen önermeyle ilgili olarak kararsızlar kümesi azımsanmayacak düzeydedir. Bu grup %12 oranını temsil etmektedir. Aşağıda 5 nolu Grafikten anlaşılacağı üzere, 5 gün süreyle şüphelinin avukatlıyla görüştürülmemesi avukatlar tarafından % 64.4 oranında uygun görülmemektedir. 
 
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında bu derece uzun süreli kısıtlamalar adil yargılanma hakkı ihlali olarak kabul edilmektedir. Buna karşın, terörle mücadele amacıyla 5 gün süreyle avukatla görüşmeme yasağını normal karşılayanlar oranı avukatlar arasında azımsanmayacak bir oranı temsil etmektedir. Avukatların neredeyse dörtte biri, %23 oranıyla, 5 gün süreyle avukatla görüşmeme yasağını uygun bulmaktadırlar.  Bu sonucun ortaya çıkmasında Ülkenin uzun yıllardan beri terörle mücadele içinde olmasının ve terör eylemlerinde azalma eğiliminin olmamasının payı olduğu değerlendirilmelidir. 
 
Grafik 5: Şüphelinin Avukatıyla 5 Gün Süreyle Görüştürülmemesi Algısı
 
Bu önermeye avukatların siyasal eğilimleri açısından bakıldığında (Grafik 6); kendisini hiçbir siyasal eğilime yakın görmeyen avukatların, terörle mücadele amacıyla 5 gün süreyle şüphelinin avukatıyla görüştürülmemesi önermesine, %51 oranında kesinlikle katılmadığını belirttikleri, katılmayanların toplam oranının ise %67 olduğu görülmektedir. Bu grupta kararsız oranı %13 dür. Önermeyi doğru bulanlar ise toplamda %20 oranını temsil etmektedir. Sosyalist eğilimli avukatlar önerme konusunda en çok tepki gösteren gruptur. Kendilerini sosyalist olarak tanımlayan avukatlar %73 oranında önermeye kesinlikle katılmazken, toplamda katılmayanların oranı %84’ü bulmaktadır. Uygulamayı doğru bulan sosyalist avukatların oranı ise %11’lik bir oranı bulmaktadır. Kendisini siyasal yelpazenin liberal kesiminde konumlandıran avukatlar ise %58 oranında uygulamayı doğru bulmadığını belirtirken %12’lik bir grup bu konuda kararsız kalmaktadır. Liberal avukatların %27’si ise uygulamayı doğru ve hukuki bulmaktadır. En farklı görüntü veren siyasal kümeyi ise kendisini dindar, milliyetçi ve muhafazakâr olarak tanımlayan avukatlar temsil etmektedir. Terör suçlarında şüphelinin 5 gün süreyle avukatı ile görüştürülmemesini %42’lik bir oran doğru bulmazken, %41’lik bir oran ise doğru bulmaktadır. En çok kararsızlar da %17’lik bir oranla bu siyasi yelpazenin içindeki avukatlardan oluşmaktadır. 
 
Grafik 6: Şüphelinin Avukatıyla 5 Gün Süreyle Görüştürülmemesi Algısı (Siyasal Eğilime Göre)
 
 
Terörle Mücadele Nedeniyle Gizli Delil ve Materyallerin Savunmaya Gösterilmemesi
Adil yargılanma hakkı konusunda uygulamada yaşanan somut durumlar avukatlar arasında ayrışma yaratan veriler üretmektedir. Dünyada artan terör olgusu karşısında ve terörle mücadele kapsamında insan haklarında özgürlük-güvenlik dengesi adı altında birçok düzenleme yapılmakta ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de içtihatlarında alınan birçok önlemi adil yargılanma hakkına aykırı bulmamaktadır. Gizli delil ve materyallerin belli bir süre için savunmaya gösterilmemesi de bu kapsamdadır. Avukatlara bu konuda sunulan önermeye verilen cevaplar çeşitlilik arz etmektedir. Araştırmaya katılan avukatların %65’i, “Terörle mücadele önlemlerinin risk altında olduğu durumlarda, gizli delil ve materyallerin savunmaya gösterilmemesi adil yargılanma hakkına aykırı değildir” önermesine katılmadıklarını belirtmiştir. Önermeye katıldığını bildirenler oranı ise %20 civarındadır. %15 oranında avukat bu konuda kararsızdır. 
 
Grafik 7: Terörle Mücadele Nedeniyle Gizli Delil ve Materyallerin Savunmaya Gösterilmemesi Konusundaki Algı
 
Önermeye verilen cevapların dağılımı, siyasi eğilime göre incelendiğinde, (Bkz. Grafik 8) kendisini sosyalist olarak tanımlayan avukatların %85’ inin oldukça yüksek bir tepkiyle uygulamayı adil yargılanma hakkına aykırı bulduğunu görüyoruz. Kendisini hiçbir siyasi eğilime yakın görmeyen katılımcıların %65’i, kendilerini Sosyal Demokrat, Kemalist, Atatürkçü olarak niteleyen avukatların %70’i, Liberallerin %62’si ve Dindar, Milliyetçi Muhafazakâr eğilimleri olan avukatların %44’ü bu uygulamanın adil yargılanma hakkına aykırı olduğunu belirtmiştir. 
 
Grafik 8: Terörle Mücadele Nedeniyle Gizli Delil ve Materyallerin Savunmaya Gösterilmemesi Konusundaki Algı (Siyasal Eğilimlere Göre)
 
 
Adil Yargılanma ve Terörle Mücadele Gerekçesiyle Hakların Askıya Alınması
Adil yargılanma hakkı, olaylara ve duruma göre uygulanma kapsamı değişse de hiçbir koşula bağlı tutulamayacak evrensel bir insan hakkı olarak kabul edilir. Diğer yandan adil yargılanma hakkı, vatandaşlarına eşit mesafede olması gereken ve özdeş yasal usullerle onlarla ilişki kuran hukuk devletinin vazgeçilmez ve temel bir bileşenidir. Yargı sisteminin temel aktörlerinden avukatların, hukuk devleti ve insan hakları bakımından önem taşıyan bu konudaki algı ve tutumları, yargı pratiği bakımından ve sanıkların savunulması yönünden önem taşımaktadır.
 
Grafik 9: Terörle Mücadele Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının Askıya Alınması Konusundaki Algı
 
Bu noktadan hareketle, avukatların adil yargılanma hakkının askıya alınması konusundaki düşüncelerini saptamak amacıyla “terörle mücadele nedeniyle adil yargılanma hakkının askıya alınması hukuk devleti ilkelerine açıkça aykırıdır” önermesi hakkında görüşleri soruldu. Bu tür total nitelik taşıyan, teorik yönü ağır basan önermelere verilen yanıtlar hukuk adına olumlu sonuçlara işaret etmektedir. Nitekim katılımcı avukatların %76 kadarı önermeye karşı olduklarını belirtmiş, %9 oranında kararsız kalan avukat dışında, adil yargılanma hakkının askıya alınmasını hukuk devleti ilkesine aykırı bulmayan avukatların oranı sadece %15 olmuştur. 
 
Bilindiği üzere, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gereğince olağanüstü hallerde, ilgili devlet beyanda bulunarak Sözleşmenin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkını askıya alabilmektedir. Bu husus, Anayasamız bakımından da geçerlidir. Ancak Anayasa 15. maddesinde belirtilen haklar, OHAL dönemlerinde de ihlal edilemeyen haklar olarak kalmaktadır. Avukatların bu hukuksal çerçeveyi değerlendirerek önermeye ilişkin görüşlerini belirttiklerini varsayıyoruz. 
 
Türkiye de OHAL ilanı darbe kalkışmasına bağlı olarak ilan edilmiş olmasına karşın, OHAL durumunun hala sürüyor oluşu terörle mücadele gerekçesine bağlanmaktadır. Bu olguyla birlikte sonuçlar değerlendirildiğinde mevcut siyasal iktidara yakın olduğu varsayılan ve siyasal eğilimini Dindar, Milliyetçi ve Muhafazakâr olarak belirten avukatların bu konuda ne tür bir görüş taşıdıkları önem kazanmaktadır. 
 
Türkiye’de siyasal olarak neyin kabul edilebilir olup neyin olmadığı, hukuksal olarak neyin uygulanabilir olup olmadığıyla yakından ilişkilidir. Bu çerçevede, katılımcı avukatların, “terörle mücadele nedeniyle adil yargılanma hakkının askıya alınmasının hukuk devleti ilkelerine açıkça aykırı olduğu” yönündeki önermeye verilen cevapların dağılımı şu şekilde bir tablo ortaya koymaktadır: Kendisini hiçbir siyasi eğilime sahip görmeyen avukatların %71’i, kendisini sosyalist olarak tanımlayan avukatların %94’ü, kendisinin Sosyal Demokrat, Atatürkçü, Kemalist olduğunu belirten avukatların %83’ü, liberal siyasal görüşe sahip olduğunu ifade eden avukatların %76’sı önerme konusunda “katılıyorum” ve “kesinlikle katılıyorum” şeklinde fikir beyan ederken, kendilerini Dindar, Milliyetçi, Muhafazakar olduğunu belirten avukatlarda bu oran %50’ye düşmektedir. (Bkz. Grafik 10)
 
Avukatların siyasal eğilimleri açısından bakıldığında, kendisini Dindar, Milliyetçi, Muhafazakâr olarak niteleyenler grubunun %50 oranı ile sosyalistlerin %94 oranı arasındaki hayli yüksek fark, adil yargılanma hakkının askıya alınabilirliği ya da neyin hukuk devleti ilkelerine aykırı olacağı konusundaki görüşlerin, siyasal eğilimler ile oldukça yakın ilişkisi olduğunu göstermektedir.  
 
 
Grafik 10: Terörle Mücadele Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının Askıya Alınması Konusundaki Algı (Siyasal Eğilime Göre)
 
Adil Yargılanma ve Dosya İnceleme Hakkı
Avukatların sorunlarından birisi de dosya inceleme yasaklarıdır. Bu sorun sadece hakkında gizlilik kararı verilenler bakımından değil, herhangi bir dosyanın avukat tarafından incelenmesinin çeşitli şekillerde engellenmesi bakımından önem taşımaktadır. Bu hak avukatın bir davayı üstlenirken, ne tür bir davayı üstleneceğinin bilinmesi bakımından ve savunmasını üstleneceği kişinin ne ile suçlandığını ne şekilde suçlandığını öğrenerek savunmayı kurgulamak bakımından önem taşımaktadır. Tutukluluk insan özgürlüğünü doğrudan etkilediği için tutuklu şekilde yargılama yapılan dosyalarda, suçlamaların ve dayanak delil ve belgelerin görülüp öğrenilmesi bakımından dosyanın incelenmesi gereği bir zarurettir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu durumun farkında olarak tutuklu olarak yargılananların dosya inceleme hakkının kısıtlanamayacağına karar vermektedir. Katılımcı avukatlara bu konudaki önerme hakkında ne düşündükleri sorulmuştur. Avukatlar, büyük bir çoğunlukla, %70 oranında önermeye katıldıklarını belirtmişlerdir. Buna rağmen, önermeye “kesinlikle katılıyorum” şeklinde yanıt verenlerin oranı %37 de kalmaktadır. Oysa avukatlardan bu konuda daha kesin bir tutum takınmaları beklenirdi. Dosya incelemenin engellenmesi konusunda kesin bir tutum olmadığının bir başka göstergesi, kararsızların temsil ettiği grubun, %15 gibi yüksek bir oranda olmasıdır.  Bu sonuçlar düşündürücüdür. Avukatların siyasal eğilimleri açısından veriler incelendiğinde kendilerini sosyalist olarak nitelendirenler önerme konusunda %76 oranıyla en yüksek olumlu görüşü belirtmiş olup, diğer gruplar arasında anlamlı bir fark ortaya çıkmamaktadır.  
 
Grafik: 11 Bazı Durumlarda Dosyalara İnceleme Yasağı Konulması Algısı
 
Sonuç olarak avukatların, %88 oranında temel bir insan hakkı olarak nitelendirdikleri adil yargılanma hakkının somut gerekleri karşısında aynı yüksek oranda mutabakat üretemedikleri görülmektedir. Yukarıda incelediğimiz somut konularda avukatların özellikle siyasal bakış açılarına göre birbirlerinden önemli ölçüde ayrıştıklarını, teorik konularda olduğu kadar mutabakat içinde olmadıkları gerçeği ile karşı karşıyayız. Avukatlık mesleğinin temel amacının, adil yargılanma hakkının uygulamasını sağlamak olduğu dikkate alındığında Avukatlar arasında, siyasal eğilimlerine göre somut konularda önemli sapmalar görülmesi olumlu bir şekilde değerlendirilemez. Özellikle milliyetçi, muhafazakâr ve dindar eğilime sahip avukatların haklar konusunda çok titiz olmadığı, özgürlük güvenlik dengesinde güvenlikten yana bir tutum takındığı ortaya çıkan verilerden anlaşılmaktadır. 
 
 
Şubat 2018 tarihinde yayımlanmıştır. 
 


[1] İsmet Akça, Süreyya Algül, Hülya Dı̇nçer, Erhan Keleşoğlu, Barış Alp Özden tarafından hazırlanan “Olağanlaşan Ohal: Khk’ ların Yasal Mevzuat Üzerı̇ndekı̇ Etkı̇lerı̇” adlı rapor, s.7
[2] Aynı rapor s.7-8
[3] Aynı yerde
[4] Bu konudaki veriler tarafımdan yapılmış doktora tezinden alınmıştır. Tez için bkz. Başar YALTI, “Hukuk Devleti Perspektifinden Avukatların ‘Adil Yargılanma’ Algısı”, adlı Tez. YÖK Ulusal Tez Merkezi, 497087 nolu tez. 

 

01.02.2018
ANAYASA MAHKEMESİ KAFA KARIŞTIRIYOR
Av. Abdurrahman Bayramoğlu / 04.03.2020
BAROLARIN GÖREV VE İŞLEVLERİ HAKKINDA...
Av. Dr. Başar YALTI / 24.01.2020
Basın Özgürlüğü, Önemi ve Türkiye Gerçeği
Av. Dr. Başar YALTI / 01.01.2020
Düzenin “yeni” hukuku
Av. Bilgütay Hakkı Durna / 01.09.2019
Olağanüstü Hal Dönemi, KHK’lar ve Özgürlüklerin Sınırlandırılması - 2
Av. Nazım Tural / 20.08.2019
Olağanüstü Hal Dönemi, KHK’lar ve Özgürlüklerin Sınırlandırılması - 1
Av. Nazım Tural / 19.08.2019
Çağdaş Avukatlar Geleneğini ve Geleceğini Arıyor
Av. Bilgütay Hakkı Durna / 01.11.2018
Baro siyaseti
Av. Bilgütay Hakkı Durna / 01.09.2018
Olağanüstü Hal (OHAL) ve Hukuk
Av. Dr. Başar YALTI / 01.02.2018
Hukuk Güvenliği
Av. Bilgütay Hakkı Durna / 01.11.2016
Avukat
Av. Dr. Başar YALTI / 01.04.2014
Afrika, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden çekilmeyi tartışmakta
Av. Nazım Tural / 15.10.2013
ABD`de Askeri operasyonlarda Başkan ve Kongre`nin yetkileri
Av. Nazım Tural / 12.09.2013
Nereye Kadar?
Av. Dr. Başar YALTI / 17.02.2011
Barolar Birliği ve Birliği Savunmak
Av. Abdurrahman Bayramoğlu / 11.06.2009