(Ekim 2018)
Hukukçular, hukukun ne olduğunu anlatırken, “Atını Senatör Yapan İmparator” örneğini verir. Roma İmparatoru Caligula, atını çok sevmektedir ve onu “senatör” yapmak istemektedir. Roma Senatosu, İmparator’un bu önerisini kabul eder. Böylece tarihte ilk kez, bir at, senatör unvanını alır. Bu örnek, yetkili organ tarafından, usulüne uygun şekilde çıkartılsa da her yasanın “hukuk” olamayacağını, adalete yönelmeyen, kamusal kaygısı olmayan düzenlemelerin “hukuk” olarak kabul edilemeyeceğine iki bin yıldan beri tanıklık eder.
İnsanlığın aradan geçen iki bin yıl boyunca hukuk alanında elde ettiği kazanımlara karşın, günümüz Türkiye’sinde yaşanan hukuksuzluklar yukarıdaki çarpıcı örneği anımsatıyor. Türkiye, ne yazık ki, yüzlerce yıl önce bile kabul edilmeyen bir hukuk anlayışına hapsolmuş durumda. Ülkemizde hukuk, artık biçimsel olarak dahi uygulanamaz bir durumdadır. Bu anlamda, Türkiye’nin uzunca bir süreden beri sanki anayasası yokmuş gibi yönetildiğini, mevcut Anayasa’nın dahi dikkate alınmadığını belirtmek yeterlidir.
Cumhuriyet’in aydınlanmacı ve kamucu yanı, kültürü, kurumları ve kazanımları, gözlerimizin önünde, üstelik hukuk araçsallaştırılarak tasfiye edilmektedir.
Yargı, uzun bir süreden beri siyasetin etkisi altındadır ve adalet üretememektedir. Oysa hepimiz biliyoruz ki, adalet üretmeyen bir hukuk düzeni ya da yargı sistemi işlevini yitirmiş demektir. Böyle bir durum ise asla kabul edilemez.
Bizler, ortaya çıkan bu sonuçla öncelikle hukukçuların ve özellikle de avukatların ve onların örgütü olan baroların mücadele etmeleri gerektiğini düşünüyoruz.
Ancak bu süreçte barolar, özellikle İstanbul Barosu, etkisiz ve yetersiz kalmıştır. Hatta İstanbul Barosu, tarihsel görevlerine ve birikimlerine aykırı bir şekilde, olup bitenlerle uyumlu bir sessizlik ve tepkisizlik içindedir.
Avukatlık mesleğinin onur ve saygınlığı yıpratılmakta, avukatlık yok sayılmaktadır.
Hepimizin içinde bulunduğu ve bizzat yaşadığı meslek sıkıntılarına ek olarak, avukatların geçim kaygıları neredeyse diğer bütün duygu ve düşüncelerinin önüne geçmiştir.
İşte böyle bir ortamda; “bağımsız, çağdaş, toplumcu” nitelikleriyle, avukatın kişisel ve mesleki sorunlarını Ülkenin sorunlarıyla harmanlayarak mücadele edilmesi gerektiğini düşünen “AVUKAT HAREKETİ”ni başlatıyoruz.
AVUKAT HAREKETİ, bağımsız bir ülke isteyen ve toplumun yararı ile insanların hakkını korumanın ancak kimsenin ve hiçbir gücün boyunduruğunda olmadan yapılabileceğini savunan BAĞIMSIZ bir harekettir.
AVUKAT HAREKETİ, insanlığın tarihsel kazanımlarına, Cumhuriyet’in değerlerine ve demokrasiye sahip çıkan, bilimsel ilerlemeyi benimseyen ÇAĞDAŞ bir harekettir.
AVUKAT HAREKETİ, bireylerin temel hak ve özgürlüklerini gerçek anlamda yaşayabilmeleri, onurlu ve insanca bir yaşam sürebilmeleri için ekonomik çıkarlar karşısında kamusal yarara öncelik veren TOPLUMCU bir harekettir.
Bizler, kuvvetler ayrılığı ilkesinin ve yargı bağımsızlığının ortadan kaldırılmasını, hukuk güvenliğinin yok edilmesini, yargının özelleştirilmesini kabul etmeyen; en geniş anlamıyla hukuk devletini savunan, bağımsız, tarafsız ve etkin bir yargı için mücadele verilmesi gerektiğini düşünen, adaletten yana hukukçularız.
Bizler, Türkiye’nin geleceğinin; dinin ve dini kurumların toplumsal yaşama biçim verici müdahalelerinin ortadan kaldırıldığı, insanlar arası eşitsizliklere kaynaklık eden ekonomik bir düzen yerine toplumsal çıkarları gözeten eşitlikçi bir sistemin kurulduğu, tüm yurttaşların özgür ve kardeşçe birlikte yaşayacağı bir cumhuriyette olacağına inanıyoruz. Bağımsız, özgür, adil, eşitlikçi ve emekten yana bir ülke istiyoruz.
Bizler, insan haklarına, hukukun üstünlüğüne inanan; laik, demokratik, çoğulcu toplum yapısını ve insanlık onurunu her şeyin üzerinde tutan; barışı savunan, tüm ayrımcılıkların karşısında duran; kadın, çocuk, engelli, mülteci, hayvan, çevre vb tüm hak mücadelelerine katkı sunan katılımcı bir yönetim anlayışına inanıyoruz.
AVUKAT HAREKETİ olarak;
Bağımsız, tarafsız ve etkin bir yargının yeniden yapılanması için mücadele vermek,
Yargının özelleştirilmesine “dur” diyerek, toplumun hak arama özgürlüğünü ve adil yargılanma hakkını tam olarak kullanmasını sağlamak,
Avukatların onur ve saygınlığını yükseltmek, avukatlara yapılan saldırılar ve haksız tutuklamalar karşısında durmak,
Avukatlık mesleğinin bir serbest piyasa faaliyeti olarak anlaşılıp, yorumlanmasına sessiz kalmamak, avukatların ekonomik ve toplumsal alanda artan sorunlarına çözümler üretmek,
Özellikle stajyer avukatlar ile genç ve İş Kanunu’na tabii avukatların meslek etiğine uygun ve insan onuruna yaraşır şekilde çalışmalarını sağlamak ve bu konudaki engelleri ortadan kaldırmak, meslektaşlarına çalışma alanları ve iş olanakları yaratmak isteyen bir baro için,
İtiraz eden, çözüm üreten, mücadeleci, etkin bir İstanbul Barosu için yola çıktık.
Gelin özlemi duyulan böyle bir “Baro” yu birlikte inşa edelim.
Nihat Behram, “Çıkmak İçin Bu Karanlıktan” adlı şiirini şöyle tamamlar:
“Yeter artık, doğrul! Adına yakışır ol! Kimliğini bul!
Dikilmesi değilse eğer, karşısına
hayatı yok edenlerin
halkı halk yapan nedir?”
“Avukat Hareketi” olarak biz de benzer bir çağrı yapıyor ve diyoruz ki;
“Yeter artık, doğrul! Adına yakışır ol! Kimliğini bul!
Dikilmesi değilse eğer, karşısına
hukuku yok edenlerin
avukatı avukat yapan nedir?”