Bugün (04.03.2020) Resmi Gazetede yayımlanan elektronik tebligata ilişkin bir AYM (Anayasa Mahkemesi) kararı, (Mehmet Özcan B. No: 2016/73086, 25.09.2019) bir süre önce Yargıtay tarafından verilen ve sonra düzeltilen kararı anımsattı.
Anımsanacağı gibi, Yargıtay 9. Hukuk dairesi, 18.09.2019 tarih, 2019/3962 Esas ve 2019/16152 Karar sayılı bir kararında, 7201 sayılı yasanın elektronik tebligata ilişkin 7/a maddesinin, tebliğ tarihini öteleyen 5 günlük ek süre hükmünü dikkate almayan bir karar vermiş, ancak kısa süre sonra aynı daire tarafından 03.12.2019 tarih 2019/7836 esas ve 2019/21446 Karar sayılı kararıyla; “… temyiz isteminin süreden reddine dair karar verilmesinin maddi hataya dayandığı …” gerekçesiyle önceki karar ortadan kaldırılmıştır
AYM de benzer bir karar vermekle, yurttaşları hak ihlalleri karşısında korumakla görevli olduğunu unutmuş, başvurucu aleyhine bir yorumla 5 günlük süreyi mevzuata aykırı olarak yok saymıştır. AYM 1. Bölüm tarafından verilen kararın, normatif bir denetim sonucu doğurduğu dikkate alınarak esasen bu kararın Genel Kurul’ca alınabilecek nitelikte bir karar olup olmadığı hususu da tartışılmalıdır.
AYM bu kararıyla aynı zamanda kendi kendisiyle de çelişkiye düşmüştür. Çünkü AYM 2. Bölümün, kısa süre önce verdiği Nihal Ulukol (B. No: 2016/73086, 25/9/2019) karında, Cemile Akyıldız (B. No: 2014/1382, 22/9/2016) kararından aktardığı; “Anayasa Mahkemesi bu başvuruya benzer birçok başvuruda verdiği kararlarda dava açma sürelerini düzenleyen son derece karışık ve dağınık olan mevzuatın aşırı şekilci (katı) yorumunun mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini belirtmiştir. Bu kararlarda, özellikle derece mahkemesi kararında gösterilen başvuru mercii ve süresine ilişkin bilgiye güvenilerek ve buna uygun şekilde yapılan kanun yolu başvurularının süre aşımından reddedilmesinin başvurucular üzerinde öngörülemez ağır bir yüke sebep olduğu, başvurucuların katlanmak zorunda kaldığı külfetin hedeflenen meşru amaçlarla orantısız olduğu, dolayısıyla müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.” cümlesiyle, bu yazının konusu olan kararın başlı başına bir ihlal olduğunu ifade etmiştir.
Anımsatmak gerekir ki 7201 sayılı yasanın Elektronik tebligat başlıklı 7/a maddesinin, “Elektronik yolla tebligat, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılır.” hükmü yoruma açık değildir. Nitekim Elektronik Tebligat Yönetmeliğinin Elektronik tebligatın hazırlanması ve muhataba ulaştırılması başlıklı 9. Maddesinde aynı cümle tekrarlanarak, “Elektronik yolla tebligat, muhatabın elektronik tebligat adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılır.” hükmü getirilmiştir.
Bu açık mevzuat hükümleri karşısında, yapılacak tüm farklı yorumlar, AYM’nin yukarıda aktarılan kararında isabetle belirtilmiş olduğu üzere, mahkemeye erişim hakkını ihlal veya ölçüsüz müdahale olarak kabul edilmelidir. Üstelik karadan anlaşıldığı kadarıyla, AYM tartışmalı bir karar verirken, 5 günlük bir sapmadan değil yalnızca 1 günlük gecikmeden söz etmektedir.
Öte yandan tartışmaya konu mevzuatın adının dahi “tebligat” olduğunu göz ardı eden AYM, garip ve karmaşık bir yorumla, bunu bir öğrenme olarak kabul etmektedir. Oysa bilindiği üzere tebligat hukuki bir kavram olup ayrıntılı kurallara bağlanmış özel bir usul işlemidir. Kararda “… kararın gerekçesinin tebliği, öğrenme şekillerinden biridir.” diyerek yargısını güçlendirmeye çalışan AYM, nedense öğrenmenin tebliğ olmadığını dikkate almamıştır.
Kanımca AYM’nin bu kararı tam bir kafa karışıklığına neden olacaktır. Çünkü UYAP hakkında da sonuca bağlanmayan tartışmalara girmiş ve sonuç olarak başvurunun süresinde olmadığına karar vermiştir. Bundan sonra mahkemelerin elektronik tebligat ve UYAP sistemi bağlamında, sürelere ilişkin ne tür karmaşık kararlara imza atacaklarını göreceğiz.
Sözün özü; AYM avukatların kapısına tam bir imam cemaat sorunsalı bırakmıştır.
04.03.2020 tarihinde yeniyaklasimlar.org sitesinde yayımlanmıştır.