Baro siyaseti

Av. Bilgütay Hakkı Durna / 01.09.2018

Baroların gündemi seçim. 

Bunun bir anlamı da savunmanın kendini nasıl konumlandıracağı ve örgütleyeceği tartışmasının (bir kez daha) avukatların gündemine girmesi demek. Sanırım ülkenin içinden geçtiği süreçte bunun önemini ayrıca vurgulamak gerekmiyor. 

24 Haziran günü, OHAL koşulları altında yapılan “Başkanlık” seçimi ile birlikte Türkiye yeni bir döneme girdi. Görünürde “parlamenter” sistemden “başkanlık” sistemine geçilmiş durumda. Ancak, gerek bugünlere gelene kadar, özellikle son 17 yıl içerisinde yaşananlar gerekse yeni rejimin özellikleri esasen çok daha köklü bir değişiklik yaşandığını bizlere gösteriyor. 

Hukuk Defterleri ilk sayısından itibaren ülkede yaşanan dönüşümde hukuka ve yargıya yüklenen işlevi sürekli olarak vurguladı, bu konuyu sayfalarına taşıdı.  

Kısaca hatırlarsak;

AKP’nin iktidara gelmesinin hemen ardından yargı merkezli tartışmalar da Türkiye’nin gündemine oturmuştu. “Yeni” cumhuriyetin kurucu partisi işlevini üstlenen AKP devleti bir bütün olarak yeniden yapılandırırken, ağırlıklı olarak hukuk eli ile hareket etmiş, hukuku hedeflerine ulaşmada birincil araç olarak kullanmıştı. Hukuk süreç boyunca baştan sona yeniden yapılandırılırken, yargı da bu sürece paralel bir şekilde tüm unsurları ile birlikte biçimlendirilmişti.  Aslında bu anlamı ile de hukuka yeni bir anlamın yüklenmesi de başarılmıştı.

Biliyoruz, özellikle 12 Eylül 2010 Anayasa Referandumundan sonra yüksek yargıya müdahaleler yoğunlaşmış, diğer yandan da yargı mekanizması, siyasi iktidarca etkisizleştirilmesi karara bağlanan unsurların tasfiye edilmesini sağlayan basit bir araca dönüştürülmüştü. 16 Nisan 2017 Anayasa Referandumu sonrasında ise Meclis etkisizleştirilerek adeta işlevsiz hale getirilirken; yargının, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun yapısı değiştirilerek tam anlamıyla siyasete bağımlı hale getirilmesi amaçlanmıştı. 

Kısacası, 24 Haziran’ına gelene kadar devlet yapısını tamamıyla değiştirilerek gücü tek elde toplamanın sistemsel değişiklikleri zaten gerçekleştirilmişti. 

24 Haziran 2018 tarihinde de bu oylanmıştır. 

Bugüne geldiğimizde;

KHK’ların yerini Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri almış durumda. Artık yasalar uygulanmamakta, kararnameler marifetiyle, Anayasa’ya aykırı bir şekilde değiştirilmekteler. OHAL’in yerine ise “süreklileşmiş” bir OHAL sistemi getirildi. Başta hakim ve savcılar olmak üzere, ülkede hiç kimse için “hukuk güvenliği” kalmamış durumda. 

Yukarıda da değindiğim gibi,  AKP eli ile bu süreçte hukuka yeni bir anlam yüklenmiş, hukuk siyasetin merkezine en çıplak hali ile çekilmiştir. Bu anlamı ile ülkede yaşananlar basit anlamı ile bir “hukuksuzluk” hali değildir. Esasen, egemen ideolojinin temel bileşenlerinden biri olarak, hukuk varlığını sürdürmektedir. “Yeni” Cumhuriyet “kendi hukuku”nu yaratmaktadır. 

Hukuk bu süreçte “zor aygıtının bir parçası” olmanın yanında/ötesinde, esasen bir meşruluk kaynağı olarak da kullanıldı. Yargı ise bu süreçte tamamen operasyonel bir araca dönüşmüş, kuralsızlığı en çıplak hali ile kural haline getirmiş, bunların yanında tüm süreç boyunca “kişiliksiz” bir tutum sergileyerek her döneme uygun şekil alabilmiştir. Nihayetinde, kendisini İkinci Cumhuriyet’in asli unsuru olarak deklare etmiş, yeni bir kimlik oluşturmuş ve kararlarını “yeni” cumhuriyetin ihtiyaçları doğrultusunda veren bir yapıdan bahsetmekteyiz.

24 Haziran’dan bugüne kadar geçen kısa süre dahi göstermiştir ki; önümüzdeki dönemde de yargı bu işlevini dozajını artırarak devam ettirecektir. Yalnızca bu yazı kaleme alınırken yaşanan iki örnek, ÇHD yargılamasında tahliyeler sonrası tekrardan verilen tutuklama kararları ile 3. havalimanı şantiyesi direnişi sonrasında işçilerin tutuklanması dahi bunu bize göstermekte.

Şimdi başa dönelim: Baroların gündemi seçim. 

Öncelikle şunu söyleyebiliriz ki; tüm bu süreçlerde, savunma “örgütsel yapı” olarak teslim alınamamıştır. Bu nedenle de sürekli olarak etkisiz hale getirilmek istenmiş ve tüm bu yıllar boyunca avukatlar ve örgütleri iktidarın ağır saldırılarına maruz kalmıştır. Bunun yanında, kabul etmek gerekiyor ki, savunma tüm bu yıllar boyunca dağınık halinden de bir türlü çıkamamıştır. Esasen de, avukatlar ve onların örgütü olan barolar tüm bu yaşananlara karşı bir bütünlük içerisinde direnç oluşturamadılar.

Baroların büyük çoğunluğu uzunca bir süredir siyasetsiz ve/veya sessiz. Bugün ise bu halin doğal sonucu olarak savunmaya yönelik saldırılara dahi cevap veremez bir konuma gelmiş durumdalar. 

Oysa toplumsal adalet duygusunun yok edilmeye çalışıldığı bir dönemde barolardan yükselecek seslerin önemi bu nedenle de oldukça fazla. İktidar tarafından en çıplak hali ile siyasetin merkezine çekilen hukuka “bizim taraftan” bir müdahalede bulunulması gerekiyor. Bu müdahale ise hukukun içinden ama doğru bir siyaset kurgulanarak yapılmalıdır.

Yine başa dönelim. 

Seçimlerin bir anlamının da savunmanın kendini nasıl konumlandıracağı ve örgütleyeceği tartışması olduğunu belirmiştim.

Bilinmelidir ki 24 Haziran 2018 seçim sonuçları avukatlık mesleğinin var olan sorunlarına siyasal bir boyut da kazandırmıştır. Bu nedenle mesleğin sorunları bundan böyle alışılagelmiş yöntemler izlenerek, gerçekler görmezden gelinerek, meslekçi yaklaşımlarla siyaset dışı kalınarak, güncel siyasal dengeleri gözeten kişisel strateji ve taktiklerle çözülecek sorunlar olmaktan çıkmıştır. (Avukat Hareketi “Meslek Sorunlarımız Hukuk Devleti Mücadelesinden Ayrı Düşünülemez” bildirisinden) 

Barolar açısından toplumsal muhalif kesimlerle yan yana gelmenin önemini diğer zamanlara göre rahatlıkla başa yazabiliriz. Hayatın her alanını ilgilendiren hukuki sorunlar ile ilgili olarak toplumsal muhalefetin diğer unsurlarının görüşlerini de dikkate alarak programın belirlenmesi önemlidir. Böylesi bir çalışma barolara duyulan toplumsal gereksinimi açığa çıkaracak, bu gereksinimlere göre de örgütlenmelerini sağlayacaktır.

Bilindiği üzere son dönemlerde baro yönetimleri hep siyasetten kaçarak varlıklarını sürdürebileceklerini düşündüler. Oysa örgütlenmesini bu şekilde gerçekleştirmiş olan bir Baro Yönetiminin ayakları da sağlam bir zemine basacaktır. 

Bu hal ile toplumsal muhalefetin nabzı  tutabileceği gibi yine toplumsal muhalefetin örgütlenmesinde önemli görevler de üstlenilecektir.

 

Hukuk Defterleri dergisinin 15. sayısında (Eylül/Ekim 2018) yayımlanmıştır. 

 
01.09.2018
ANAYASA MAHKEMESİ KAFA KARIŞTIRIYOR
Av. Abdurrahman Bayramoğlu / 04.03.2020
BAROLARIN GÖREV VE İŞLEVLERİ HAKKINDA...
Av. Dr. Başar YALTI / 24.01.2020
Basın Özgürlüğü, Önemi ve Türkiye Gerçeği
Av. Dr. Başar YALTI / 01.01.2020
Düzenin “yeni” hukuku
Av. Bilgütay Hakkı Durna / 01.09.2019
Olağanüstü Hal Dönemi, KHK’lar ve Özgürlüklerin Sınırlandırılması - 2
Av. Nazım Tural / 20.08.2019
Olağanüstü Hal Dönemi, KHK’lar ve Özgürlüklerin Sınırlandırılması - 1
Av. Nazım Tural / 19.08.2019
Çağdaş Avukatlar Geleneğini ve Geleceğini Arıyor
Av. Bilgütay Hakkı Durna / 01.11.2018
Baro siyaseti
Av. Bilgütay Hakkı Durna / 01.09.2018
Olağanüstü Hal (OHAL) ve Hukuk
Av. Dr. Başar YALTI / 01.02.2018
Hukuk Güvenliği
Av. Bilgütay Hakkı Durna / 01.11.2016
Avukat
Av. Dr. Başar YALTI / 01.04.2014
Afrika, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden çekilmeyi tartışmakta
Av. Nazım Tural / 15.10.2013
ABD`de Askeri operasyonlarda Başkan ve Kongre`nin yetkileri
Av. Nazım Tural / 12.09.2013
Nereye Kadar?
Av. Dr. Başar YALTI / 17.02.2011
Barolar Birliği ve Birliği Savunmak
Av. Abdurrahman Bayramoğlu / 11.06.2009